• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.41)
limonata - ali atay
makedonya'da yaşayan suat eski bir tır şoförüdür ve ölümcül bir hastalık nedeniyle yatağa düşer. oğlu sakip'i yanına çağırır ve ölmeden önceki tek arzusunu açıklar. suat seneler önce istanbul'da imam nikahı kıyarak bir kadınla evlenmiştir ve bu evlilikten bir çocuğu olmuştur. ancak suat bebekken terk ettiği bu çocuğu hiç görememiştir. ölmeden önce tek dileği selim adındaki ikinci çocuğunu bulup ondan helallik istemektir. buna göre oğlu sakip'ten istanbul'a gidip kardeşini bulmasını ister. sakip babasının emektar arabasına atlayıp elinde yalnızca kardeşinin adı ve eski bir adresle istanbul yollarına düşer.


  1. !---- spoiler ----!

    ali altay' ın ertan saban ile birlikte yazdığı ve tek başına yönettiği, pek bilinmeyen ama bilen herkesin de çok övdüğü bir film limonata. bir yol filmi denebilir sanırım, sonuçta üçte birlik kısım yolda geçiyor.

    filmi istanbul, yol ve makedonya olarak üç bölüme ayırabiliriz. istanbul ve yol çok komik, makedonya' ya geçildiğinde ise her şey bir anda değişiyor. bir arkadaşımla konuşurken türk sinemasının en büyük sıkıntılarından biri olarak bunu göstermişti; film değil skeç çekiyorlar, sahneler arasında devamlılık yok demişti. filmi neden komik olmaktan çıkıp hüzünlü bir hale geldi diye eleştirmiyorum ama adeta başka bir filme geçtik bir anda. biraz daha yavaş ve dengeli bir geçiş olabilirdi. çünkü film boyunca o dakikaya kadar güldüğümüz iki karakter varken bir anda ekran kararıyor, görüntü geliyor ve cenaze evinin önündeyiz. bunun haricinde iki şey daha çok rahatsız etti beni. ilki, sürekli hareket halineki kamera. ali altay el kamerasıyla çekmiş sanıyorum filmi. ikincisi ise bazı replikler anlaşılmıyor. tamam, şiveye lafımız yok da gerekirse altyazı konabilirdi o bölümler için.

    ertan saban ve serkan keskin harikalar. ben serkan keskin' i bir tiyatro oyununda da izledim, orada da çok beğenmiştim. ertan saban da iyi ama özellikle serkan keskin kendisine yazılan çok başarılı repliklerin de sayesinde o kadar doğal, o kadar gerçek bir karakter çıkartmış ki ortaya neredeyse mahalleden birine benzeteceğiz adamı. daha görüldüğü ilk sahnede bir maç çıkışında elinde soda şişesi, sırtında çanta ile yürürken motor kullanan gençlere bir takılması var ki lan amatör çekim mi bu, her kenar mahallede bulursun bu adamdan bir tane diyorsun. yine maç sırasında bir adama pas atıp da ''al lan yürü'' demesi, bu repliği söylerkenki doğallığı kusursuz. şampiyonluk kutlamasında yemek masasında kulüp başkanına sitem ettiği sahnede konuya girişi kusursuz ki bence orayı oynamak çok zor bir iş. değinmeden geçmek olmaz; salim' in evindeki telefon sahnesi de efsane sahnelerden olmaya aday. bu kadar iyi olabilirdi replikler ve doğallık.

    övüldüğü kadar iyi bir film olduğunu düşünmüyorum. evet, serkan keskin ve ertan saban' ın doğal oyunculukları sayesinde çok samimi bir film ki zaten onur ünlü ve tayfası bu ekolden gelen, bunun üzerinden yürüyen insanlar. bunun ne kadar doğru ne kadar yanlış olduğu bir tartışma konusu olabilir ama bu film özelinde ben o doğallığı sevdim. komikti, mahsun kırmızıgül filmleri gibi ders vereceğim diye kamu spotuna döndürülmemesi güzeldi, ayar tutturulmuştu ama ekşi' de pek bilinmeyen şahaser filmler başlığında yer alıp da o kadar oy verilecek bir film de değil kesinlikle. leyla ile mecnun dizisi için şöyle bir şeyler yazmıştım;

    ''nasıl ki ben izlediğim sahnelerden bazılarına güldüysem eminim benim izlemediğim ya da izlesem bile anlamadığım iyi sahneler vardır ancak türkiye gibi sinema gişe rekorunun recep ivedik' te olduğu, birbirinin kopyası tabldot edebiyat(!) dergilerinin çok sattığı, cemal süreya, can yücel gibi adamların onlara ait olmayan uyduruk, ergen, ağlak dizeler sayesinde sevildiği ve daha buna benzer pek çok örnek verilebilecek bir ülkede, gençler arasında çok sevilen bir dizinin entelektüel seviyeyi gösterdiğini iddia edebilmek sadece tersten mümkündür. yani leyla ile mecnun gibi ülke gençleri arasında çok popüler olan, çok sevilen bir diziye çok gülmek, bu diziyi çok sevmek entelektüel birikimin bir göstergesinden ziyade entelektüel eksikliğin bir göstergesi olabilir ancak.''

    keyifli bir film, yer yer hüzünlü bir film ama fazlası değil. eşi öldüğünden beri parmağından yüzüğünü çıkarmıyormuş ertan saban, bu filmde de özellikle bir sahnede o yüzük gösteriliyor, güzel bir detay bu. zaten filmin adandığı kişileren biri de ertan saban' ın rahmetli eşi inci. makedonya sahnelerinde ciguli var ayrıca. oldukça da komik sahneleri. bir de sepultura tsirtü gördük ki gereğinden fazla anlam yükleyip de anlamşızlaştırmak istemem ama çok hoş bir detaydı benim için.

    !---- spoiler ----!